28 Ekim 2013 Pazartesi

Bir hafta sonu – Amasra Gezisi

Naz doğmadan gittiğimiz yerlere gitmeye başladık. Bu da gösteriyor ki artık kendi hayatımıza döndük. Bazıları vardır, çocuk onların hayatında bir şey değiştirmez ama bazıları vardır (biz bu kategorideyiz) çocuk ile birlikte hayatları tamamen değişir. Bu zamana kadar biz de hep Naz nasıl mutlu olur diye oralara gidiyorduk, o yüzdendir ki Amasra’ya gitmeyi hiç düşünmemiştik. Ama her bahar aklımıza gelip balık ve salata yemeye gitsek mi diye düşünmeden edememiştik. Kısmet bu hafta sonunaymış. Ablam, kardeşim ve biz tam 3 aile gitmeye karar verdik. Aslında çok yakın bir yer değil, arabayla 3,5 saat mesafede. Booking.com dan otel rezervasyonumuzu yaptırdık. Puanlara bakıp en yüksek olanlardan Seymen oteli seçtik. Cumartesi öğlen varır varmaz soluğu Canlı Balık’ta aldık. Balıklar ve salata çok güzeldi, şansımızdan açık havada deniz kenarında yemek yenecek kadar da hava güzeldi.
 Maaile birlikteyiz..
 Kızımın kardeşi: Duru
Karnımızı doyurduktan sonra zaten küçük olan Amasra da yürüyüşe çıktık. Tüm Amasrayı gezmeyi bitirdik. En son 8 yıl öncesinde geldiğimizde bu kadar restoran, otel yoktu. Daha kalabalıklaşmış.
Akşam yemeğimizde Çeşmi Cihan da yiyelim dedik. Önceden Çeşmi Cihan’ı daha çok beğenirdim ama şimdi servis kötüydü, istediğiniz bir şeyi getirmeleri için 2-3 kez garsona hatırlatmanız gerekiyordu. Hepimiz 1 gün içinde yeterince balık ve salata yedik.
Otelimiz temiz, sıcak, diğer oteller gibi küçük bir oteldi. Sabah kahvaltısıda beklediğimizden çok iyiydi. Tekne ile gezinti için teknenin dolması beklendiğinden ve ne kadar saat sonra olacağı belli olmadığından binemedik. Ankara’ya dönüşte farklı yoldan dönelim diyerek Safranbolu’ya uğrayalım dedik. Amasra-Safranbolu arasındaki yola hayran kaldık. Naz bile ormanın renk cümbüşü içinden geçerken çok heyecanlandı.

Safranbolu’da tarihi çarşıda gezdik, ufak tefek şeyler aldık. Ünlü yemeğinin Kuyu Kebabı olduğunu öğrendik. Yine tavsiye üzerine Çevrikköprü-3 restaurantta kuyu kebapı aldık. Hepimiz o akşam rahatsızlandık. Et çok kötüydü, kokulu, sert, ağzına bıraktığı tat çok kötüydü. Tatlı tabağında yanında bişey getirmeden eti servis ediyorlar.Üstelik kebabın 1 kişilik fiyatı 25 tl’ydi.
 Hafta sonunda Ankara’dan uzak deniz ve orman havası solumak bize iyi geldi. Her ne kadar Naz, denizi görüp ne zaman gireceğim diye sorup dursa da bizim için bir değişiklik oldu.

22 Ekim 2013 Salı

Göbek bağımız Hollywood’da!

Her ailede çocuk doğunca göbek bağını bir yere gömme durumu vardır. Adettendir çünkü. Genellikle Odtü ve Boğaziçi gibi üniversiteler seçilir. Bende Naz doğduğundan beri ne yapsam diyip duruyordum. Atacak bir yer bulamadım, 6 yıldır bekliyordu. İş yerinde sohbet ederken Aysun; “Ben Naz’ın göbek bağını Hollywood’a götüreyim” dedi. (Aysun’un Naz ile ilgili çok büyük hayalleri var. Geleceğin Beren Saat’i olarak düşünüyor. Aman baleyi bırakmasın, aman piyanoya tekrar başlasın, ileride çok başarılı olacak diye sürekli beni iteklemeye çalışıyor. Tahminimce bu menejerlik olayına Naz 4 yaşından itibaren başladı!) Bende tamam dedim. Ve görev tamamlandı. Hayali bile güzel. Teşekkürler Aysun…
İş yerinde sohbet ederken şunu da fark ettim ki insanlar göbek bağlarının nerede olduğunu büyüyünce bilmiyorlar.
Bende tarihe bir not olarak ekliyorum: “Kızım senin göbek bağın Hollywood’da”.


17 Eylül 2013 Salı

Artık 2.sınıf olduk.

Tatil bitti, okul başladı. Naz, son 3 gün artık geriye saymaya başlamıştı. Şimdi çok elim yorulacak, beni kim alacak, 2.okula mı gideceğim, tatil bitmeseydi diye serzenişler yapıyordu. Bizde biran önce başlasın da her şeyi düzene oturtalım istiyorduk, çünkü baba ile benim izinlerimiz sonuna kadar tükendi. Okuldan ne zaman dönecek, nasıl olacak sorularını biran önce cevaplamak ve kafaca rahatlamak istiyordum.
Bu hafta sonumuzda tamamen okul hazırlıklarıyla geçti. Bu defter, kitap kaplama olayı da tam bir kabusmuş. Babamızın saatlerini aldı (Meğer bununda kolayı varmış, kırtasiye tarzı yerlerde kaplanacak defter-kitapları götürüyormuşsunuz, kaplıyorlarmış, bunu geç öğrendiğime çok üzüldüm, artık hizmette hiç sınır kalmamış gerçekten).
Neyse uzun bir eğitim yılına yine başladık. İlk günün sonunda gülen gözleriyle her şeyin çok iyi gittiğini öğrenince bizde rahatladık. Umarım her gün böyle gözlerin gülmeye devam eder kızım.


Bu yılı sağlıklı, huzurlu, mutlu ve umarım daha az ödevli olacak şekilde geçiririz...

10 Eylül 2013 Salı

Eylül Kaçamağı – Voyage Torba


Bu sene Temmuz’da yaptığımız tatilde hastalıktan kafamızı kaldıramayıp hiç bir şey anlamayınca tekrar tatile gitmenin çok iyi olacağını düşündük. Voyage Torba’ya 2014 yazında gitmeyi düşünürken Ets nin son dakika fırsatlarında görünce neden olmasın diyerek uçak ve otel rezervasyonlarımızı yaptırarak 5 günlük tatil ayarladık. Bu fırsatlardan alınan oda, blokajı tesise ait odaydı (yani otel hangi standart odayı verirse). Otele gelince çocuğumuz olduğu için standart odanın küçük olabileceğini ve aile odası vereceklerini bildirdiler. Aile odasında bir çocuk odası (2 adet tek kişilik yatak), 1 yatak odası,  antre, banyo ve balkondan oluşmakta. Ama öyle çok büyük değil, küçük küçük odalar. Voyage Torbada otel odası ya da ana bina odası gibi bir şey yok. Bodrum evleri gibi beyaz 2 katlı evlerden oluşan tatil köyü.

Otel küçük, içindeki her yere ulaşımı çok kolaydı. Girince bileklik takılıyor (Voyage Belek’te yoktu). Kaldığınız oda tipine göre renkleri var, standart oda sarı renk, havuz tarafı mavi, deluxe beyaz bileklik. Bunların mantığı neydi hala anlamış değilim??? (Acaba bilekliğe göre mi hizmet sunuyorlardı anlamadım)

Deniz tertemizdi, şezlongların deniz ile mesafesi o kadar kısaydı ki bu bizim için çok daha kolay oldu. Kumla oynarken denizden su alıp getirmesi, biz yatarken denizde oyun oynaması mümkündü.

Ana restauranttaki yemekleri ve servisi çok beğenmedik. Garsonlar daha çok yabancıların hizmetindeydi. Çocuk için ana restaurantta yiyebileceği çorba ve yemek mutlaka vardı. Naz genellikle çok yemek yemediği için hep bize sıkıntı olurdu ama burada keyifle yedi.

Öğlenleri sahildeki snack restaurantın çok daha iyi olduğunu söyleyebilirim.

Akşamlarıda Voyage Belek’te alacartlar çok iyi olunca da burada da bunu tercih ettik. Rezervasyon yaptırmak tam bir kabustu. Saat 10.00 da başlayan rezervasyonda saat 10:10 da hiçbir yer bulamıyorsunuz. Bizim ısrarlı bir şekilde burada yemek isteme talebimizden dolayı  Müşteri İlişkileri bölümü bu konuda yardımcı oldu. Buradaki alacartların kesinlikle manzarası çok iyiydi. Çoğu denize sıfır, yada deniz manzaralı… (gördüğüm kadarıyla Meksika rest. hariç.)
Ama lezzetine gelince Belek’tekilerin çok daha profesyonelce ve lezzetli olduğunu söyleyebilirim. Özellikle burada Meksika rest. çok kötüydü.
Balık resturantı gittiklerimiz içinde en iyisiydi. Mekan çok güzeldi, balıklar çok lezzetliydi.(Dil ve lagos balıkları çok iyiydi) Burada garipsediğim tek şey salatanın olmamasıydı. Hayatımda ilk defa balık ile salata yemedim.

Mini club için ayrı ve büyük bir yer yapılmış. Mini club’ın ayrı havuzlu kaydırakı vardı. Ama Naz kreş tarzı yerlerden o kadar çok sıkıldı ki biz burayı hiç kullanmadık.
Öğleden sonra uğrak yerimizde tabiî ki pastaneydi. Güzel manzara eşliğinde Naz’ımın favorisi olan ıslak kek ve mozaik pasta yemesi en keyifli anlarımızdı.

Aquapark ve onun karşı tarafında bulunan havuzda şezlong sıkıntısı vardı. Erkenden yer kapmak söz konusuydu.

Tam olarak periyodunu bilmesemde (2 günde 1 veya hergün) saat 22:30 da konserler vardı. Hem de bayağı ünlü sanatçılar geliyordu (Mesela Deniz Seki, İskender Paydaş, Erdal Çelik vb. gibi). Maalesef Naz bu saatlere dayanamadığı için hiç katılamadık. Bu tarz yerler için daha bizim 3-4 senemiz daha varmış gibi göründü.
Deluxe odaların kendi oda önlerinde havuzu olduğundan, balkonlarında güneşlenme imkanı olmasından ve alacart rest. kısmında rezervasyon problemi olmadığından bir daha gidecek olursam kesinlikle burayı tercih ederdim.
Velhasıl Bodrum’a aile olarak daha önce hiç gitmemiştik. Dolayısıyla merak içindeydik. Farklı bir havası, manzarası, denizi ile biz çok beğendik. Bizden önemlisi Naz çok beğendi. Bodrum çok güzelmiş değil mi, ismine benzemiyor gerçi ama ben çok beğendim dedi.


25 Ağustos 2013 Pazar

Bir Cumartesi- Eskişehir gezisi

Üniversiteden arkadaşım, aynı yurttan oda arkadaşım, sonra ev arkadaşım, biricik can dostumdur Bengü. Çok sık görüşemesekte konuşamasakta hep kalbimde farklı yere sahiptir canım arkadaşım..En son Naz 2,5 yaşındayken gelmişti Ankara’ya kızlarıyla, Naz’ımın zor olduğu dönemlerdi (malum terrible two dedikleri olay), çok bişey anlamamıştım. Kendi geldi, Doğa’yla geldi İpek’le geldi, hiçbir zaman da karşılık beklemedi. Ben ise Eskişehir’e 18 yıl önce gitmiştim.
Bengü'lerin evi
Dile kolay tam 18 yıl olmuş (Ne kadar çok yaşlanmışım inanamıyorum).


O yüzdendir ki ne zamandır gitmek istiyordum ama bir türlü yapamadım. Nihayet bu Cumartesi babamızın şehir dışında olmasını fırsat bilerek atladık kızımla hızlı trene, gittik Eskişehir’e.
Hızlı trene ilk binişimiz olduğu için stres olmuştum, acaba koltuğun tersine oturur muyum, oturursam ben mahvolurum diye içim içimi yemişti (Bilet satarken koltuk seçemiyormuşuz, rastgele veriliyormuş). Neyseki giderken de gelirken de doğru yönde geldik. Tren yolculuğu bize çok rahat, konforlu geldi, hızı hiç hissetmedik. O kadar sevdik ki bundan sonra da sürekli gideriz diye düşündüm.


Canım arkadaşım bizi gardan kızları İpek ve Doğa’ya birlikte karşıladı. Balmumu müzesinden bizimkiler çok bişey anlamazlar diyerek ilk başta Sazova Parkına gittik. Çok büyüktü, adım başı fotoları çekilen gelinler vardı. Park çok güzeldi.

Sonra eve gidip (benim kızım evlerine gitme konusunda çok ısrarcı olunca) Naz ile İpek oyun oynadılar, bizde iki eski arkadaş hangi konuyu birkaç saate yetiştireceğiz telaşıyla konuştuk durduk.
Tren saatinden önce çıkarak Doktorlar caddesinde ve Porsuk çayında yürüyüş yaptık. Doktorlar caddesi bana İstanbul İstiklal caddesini andırdı. Ayrıca bir sonraki gelişimizde de mutlaka gondola binmeyi düşünüyoruz.
İlk başta ben gitmeyeceğim, hiç tanımıyorum onları diyen benim Naz’ım dönüşte neden gidiyoruz, 1 gün daha kalalım demeye başlamıştı. Bengü’m ise ne planlarım vardı, size her yeri gezdirecektim diye hayıflandı durdu. Neyse biz babamızı da alıp onu da hızlı trene bindirip gezdirmeyi düşünüyoruz.

Çok güzel bir Cumartesi günüydü, en yakın zamanda tekrarlamak ümidiyle…

13 Ağustos 2013 Salı

Sinema Keyfi

 Naz epeydir sinemaya gitmeye korkuyordu (5 boyutlu film tecrübemiz korkunç olunca!!) Çok kez sinema kapısına kadar girip film başlamadan çıkmak zorunda kalıyorduk. Hatta bir keresinde baba ile kızımıza animasyon filmi için bende kendim için film bileti almıştım. Tam mısırımı almış tam bir keyif içindeyken film daha başlamadan telefonum çalıp Naz’ın korktuğunu ve beni istediğini öğrendim, son sinema keyfimde böylece noktalanmış olmuştu. Hal böyle olunca uzun bir süre gidemedik. Malum Ankara’da sıcak yaz günlerinde yapacak çok fazla şey bulamayınca tekrar sinemayı deneyelim dedik. Geçen hafta “Sevimli Canavarlar Üniversitesi” ne gidelim ama 3 boyutlusundan yine korkabilir normal olana gidelim ve deneyelim dedik, neyseki filmi seyredebildik. Ama film, Naz’ı çok cezbetmedi, seyretti ama beğenmedi; ana karakterde bir kız figürü olmaması en büyük etkendi bence; en azından sinema korkumuzu yenmesi açısından bizim için önemliydi. Geçen Perşembe günüde “Şirinler 2” ye gittik. Tabi yine 3 boyutlusuna değil. “Ben Şirineyim anne, sen hangisisin?” diyip durdu. Filmi çok beğendi. Gittikten sonraki her gün boyunca yine gidelim diyip durdu. Bi de gittiğimiz her yerde Şirinler 2 aksesuarları, oyuncakları satılınca unutması mümkün olmuyor. Görünüşe göre okullar açılasıya kadar bizi sinemalarda sürükleyecek.

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Çocukla yemek yenebilecek mekan (Timboo cafe)

İşyerinden bir arkadaşım Timboo’dan o kadar çok bahsetmişti ki o yüzden bu hafta yemek yemek için Kentpark’taki Timboo’ya gittik. Oturur oturmaz çocuklar için dvd film menüsü getirdiler, çocuğunuz istediği filmi seçiyor, küçük dvd cihazında kulaklığı takıp seyretmeye koyuluyor, böylece bizde uzun uzun ve rahatça yemek yiyebildik. Yemekler kesinlikle hem lezzetli hemde oldukça doyurucu. Ben Aysun’un bahsettiği Ottoman Steak yedim. Gerçekten çok lezzetliydi. Bir zamanlar benim evde yaptığım Çökertme kebabına benzettim.Tek farkı ben yoğurdu sarımsaklı yapıyordum. Naz’a mini burgerlardan aldık. O da güzelce yedi. Babamız da tavuk burger aldı. Çok büyük ve doyurucuydu. Ayrıca meyve sularınında hangisini deneyeceğini şaşırıyorsunuz. Hepsi birbirinden güzel. Fiyatlarına gelince mini tims çocuk menüsü 12,5 tl, ottoman steak 21 tl, tavuk burger yanlış hatırlamıyorsam 16,5 tl, meyve suları 8,5 tl. idi.

Biz Timboo dan çok memnun ayrıldık, keşke daha önce keşfetseymişiz.

16 Temmuz 2013 Salı

Tatil sona erdi


Tatil sona erdi ve evimize döndük, nerde olursanız olun sonunda kendi evinizde duyduğunuz huzur ve mutluluk da hiçbir yerde yok. Neyse bu seneki tatilim hiç hoş geçmedi. Hastalıklarla doluydu. Gerçi Allah daha beterlerini vermesin inşallah. Yaptığımız tatilden hiçbirşey anlamadan geri döndük.  İlk gün öğlen gibi geldiğimiz otelde akşam Naz kulağım ağrıyor demeye başladı. Neyseki bütün şurupları yanımda taşımayı alışkınlık eden ben hemen ağrı kesici şurup verip sabah olmasını bekledik. Ertesi sabah gittiğimiz hastanede dış kulap iltihabı olduğunu öğrendik. Havuza ve denize girmemesi gerekiyor dediler, 1 haftalık tatile geldik ve ilk günümüz diyince kafasını sokmamaya çalışın diye uyardılar. Babamız hastalık konusunda oldukça hassas!! olmasından dolayı surat beş karış ortalıkta dolaşıp geri dönelim evimize, böyle olmayacak diyip durdu zaten sürekli Naz’a müdahele eder durumdaydı. Yazık kuzum nasıl oynayacağını bilemedi. Aman çocuklardan su sıçrayacak, aman oturma suya, aman, aman diyerek geçti. Neyse günü böyle bitirip akşam yemeği yiyeceğimiz sırada ben yemek yemeyeceğim dişim sallanıyor dedi. Daha önce hiç dişimiz daha çıkmamıştı. Bununda tatile dek gelmesi de diğer bir süprizdi. Diğer sürpriz de 2. dişinin de tatilin 2.yarısında çıkmasıydı. Acıya çok duyarlı Naz başladı ağlamaya, zorla ikna ederek ne durumda olduğunu görmek için ellemeyi başardım. Baktım diş çıktı çıkacak ama bu arada Naz ne yemek yiyecek, ne ağlamayı bitirecek, Pazar akşamı dişçi nerden bulunacak diye en iyisinin benim çıkarmam olduğunu düşünerek odaya götürdük. İlk başta dişine tekrar değmek için ikna etmeye çalıştım. Ama kabul etmesi mümkün değil ve bu süreç sürekli uzuyor. Babası tuttu ve bende ağzını zorla açarak çıkardım dişini. İlk deneyimim olmasına rağmen korkmadan başardım. İlk 5 dakika Naz odayı yıktı, nasıl ağlama, nasıl bağırma, acıdığından değilde sinirinden. Çünkü 10 dakika sonra tekrar yemeğe gitmişti. Neyse dişini keseye koyduk, diş perisi sabaha acaba bana hangi hediyeyi bırakacak diye meraklanmaya başladı. Bizde diş perisi olarak oteldeki marketten istediği oyuncaklara baktık. Ama fiyatları görünce (mesela 59 liralık bebek 200 lira gibi) oradan alınamayacağı anlaşıldı. Babamız akşamın 22’sinden sonra Belek’e oyuncak bakmaya gitti. Neyse buldu geldi. Bizimki sabah hediyeyi görünce epey sevindi. Hatta siz gördünüz mü diş perisi diye de sordu. 

Artık 3.günde bir sorun istemiyorum diye içimden geçirirken Naz ın kulak ağrısı geçmeyince otelin doktoruna gittik. Dış kulak iltihabının iyileştiği ama orta kulak iltihabı olduğunu ve antibiyotik başlamamız gerektiğini söyledi. Yine biz sürekli kontrol ederek suya girmeye azda olsa devam etti. 4. gün ise annemin kalp krizi geçirdiği yoğun bakımda olduğu haberini alınca tatilimizde noktalanmış oldu. Neyse Allaha şükürler olsun ki  şu anda kızımda annemde iyi.

Voyage Belek’e gelince otel her yere kolaylıkla ulaşabileceğiniz bir yer. İlk defa Türklerin bu kadar çok gördüğüm bir oteldi. Yemekler çok lezzetli, her çeşit var. Alacarte restoranlarının çok başarılı olduğunu duymuştum. Kebabistan 10 numara bir yer. Ara sıcaklar yemekler o kadar güzeldi ki, sonunda çatlayacaktık nerdeyse. Kesinlikle Voyage e gidince gidilmesi gerekir diye düşünüyorum.


Meksika restoranın da da fajita sı oldukça lezzetliydi. Buraya da gidilmeli.

İtalya restoranı için rezervasyon için biraz geç saate kaldığımız için yer kalmamıştı (Rezervasyonlar gün içinde odadan 9-12 saatleri arasında yapılabiliniyor)
Kebabistan da köy kalvaltısı veriyorlar burası da rezervasyonlu. Açık büfeden tek tek seçmek yerine her şeyi masaya getirip servis ediyorlar.


Lunapark küçük çocuklar için oldukça uygun, 10 lu yaş ve üstü pek zevk almazlar gibi geldi. Mini club Güral Premier Tekirova da çok başarılıydı. Burada çok katılmadık, Naz istemedi, zaten çok vaktimizde olmadı.
Havuz çok büyüktü. En sevdiğim kısım ise çocuk havuzu ile büyük havuz arasında bilek hizasında su ile güneşlenme havuz kısmının olmasıydı. Bence çok güzel düşünülmüş.

Aquapark a çok rağbet yoktu. Büyükler için yanlış hatırlamıyorsam 3 normak kaydırak 2 tane de adrenal seviyesini yükselten kaydırak vardı (birisi yılan dı ki bu çok beterdi, ben binmedim ama diğerine bindiğimde benim bağırtılarımı tüm otel duyup aşağıdan herkes beni seyrediyordu. İndiğimde elim ayağım titriyordu, babamız yılan a da bindi, onun daha iyi!!! olduğunu söyledi.)
Yemek ve havuzda hizmet konusunda hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadık. Sahilde kapalı buzdolapları koyup kutu cola, fanta, ice tea, suları istediğiniz gibi alıp içebiliyordunuz.
Öğleden sonra yapılan köfte ekmek oldukça başarılıydı. Bide gözlemecideki kıymalı gözleme de çok iyiydi.
Benim gibi tatlı sevmeyen bir insanın her gün uğradığı pastaneyi es geçmemek gerekir. Her gün taze kek (ev yapımı), pasta vb. hepsi çok lezzetliydi.
Gelelim olumsuzluklara: 1. si; Odalar lüks değil, eskiydi. Biz kara tarafı binasındaydık. Bu binanın girişi gerçekten kötü ve havalandırması yetersizdi. Ayrıca tek asansör yetersiz kalıyordu.
2. si: Deniz bulanıktı, genellikle dalga olduğu için çamur gibi görünüyordu. Birde ilk girişte çakıllı kısmı geçince kum oluyordu.

Bunun dışında her şey iyiydi. Hatta erken ayrılmak zorunda kaldığımız için kalmadığımız gecelerin parasını iade ettiler (Voyage otellerinde yapılabiliniyormuş, ets nin kendi oteli olduğu için).
Keşke daha iyi şartlarda (hastalık olmadan) tatil yapabilseydik. Neyse umarım sonraki yıllardaki tatillerimiz daha iyi olur inşallah…





28 Haziran 2013 Cuma

Tatile Az Kaldı

Yılın en çok beklediğim zamanıdır bu zamanlar ama içimde de aksilik olacak diye de bir huzursuzluk dolaşır durur. Tatil planımızı erken rezervasyonla Aralık-Ocak gibi ayarladığımız için son dakika problemleri olacak diye hem korkarım hemde hevesle tatile gitmeyi beklerim. Yarın deniz-kum-tatil olayına girecek olmamdan dolayı mıdır bilmem son 2 haftadır tam bir tükenmişlik sendromu? yaşamaktayım. Artık o kadar tatile ihtiyacım var ki ondan başka bişey düşünemez oldum. İş yerinde evde hep tatil muhabbeti. Neyse artık geri sayımdayım. Tatil alışverişi tamamlandı, eksikler giderildi, valizlerin yerleştirmesi nerdeyse bitti. (Valizleri hazırlarken http://lunasolstories.blogspot.com/2012/08/ah-su-valiz-hazrlama.html adresindeki check list çok işinize yarayacaktır)
Ben yazlıkçılardan değilde hiçbirşey yapmadığın sadece yiyip içip dinlenebildiğin bir tatil olarak tatil köyünü seçenlerdenim. Her sene Naz’a göre uygun olsun diye bir yer arayışında oluruz. Bu seneye kadar tatil köyü tecrübelerim ise şunlar:
Naz 1 yaşında iken Amara ile başladık. Nazın bebek olmasından dolayı o sene ordan çok memnun kalmıştık. Her şey elinin altında, oda-deniz arasında çok yürümek gerekmiyor, hizmet çok iyiydi.
2 yaşına gelince Royal Dragon a gittik. Burasıda çok küçüktü, lunapark-aquapark her şey vardı ama bizimki küçük olduğundan kullanamadık. Bugüne kadar gittiğim yerlerde yemeği en iyi olan yer burasıydı (tabi benim zevkime göre). Tek bana göre eksiği Uzakdoğu esintisi olmasından dolayı iç ortamın fazlaca loş olmasıydı.
3 yaşına gelince tekrar Amaraya gidelim dedik. Keşke tekrar gitmeseymişizde hafızamızda hep iyi olarak kalsaymış. Bu gittiğimizde hizmet kalitesi çok kötüydü. Temizlik felaketti. Havuzdan dolayı Naz dış kulak iltihapı olmuştu. O sene hiç iyi bir tatil geçiremedik.
2010-Amara ClubMarine Side
4 yaşına gelince Güral Premier Tekirova yı seçtik. Burası kesinlikle çocuklar için süper ötesi. Mini club çok iyiydi, aquapark, havuzlar çok iyiydi. Cuma gecesi çocuk akşamı olup bir sürü eğlenceler vardı. Her şey çok kaliteliydi. Naz burada gerçekten çok eğlendi. Bana göre dezavantajı denizin kumlu olmamasıydı. Belki küçük çccuklularda çok büyük olmasından dolayı zorlanabilirler.

2011-Güral Tekirova
5 yaşına gelince Güral dan çok memnun kalınca Side de kumlu deniz olsun ve kardeş oteller diye Alibey Resort ü seçtik. Ama bu seçimimiz de çok hatalı olmuş. Aquapark bir tarafta, oda bir tarafta, deniz bir tarafta, yürüme mesafesi çok fazla. Ayrıca içinden nehir geçtiğinden midir ne her akşam ilaçlanmasına rağmen hayatımda görmediğim böcekleri orda gördüm. Odamızın kapısı nehir tarafında olunca uçuşan böceklere çarpacağım korkusundan koşa koşa kapıdan giriyordum. Yemeklerini hiç beğenmediğimiz gibi aktivitelerde çok yetersizdi(çocuklar için). Tek iyi yönü temiz olmasıydı.

2012-Alibey Resort Side

Şimdi bu sene de Voyage Belek i seçtik. Voyage gidenin başka bir yer tercih etmeyeceğini söyleyenler var, bakalım doğru mu göreceğiz? Gerçi bizim referansımız Naz. 

Yaz Okulu

Çalışan anne babalar için okul zamanı ayrı tatil zamanı ayrı zormuş. Okul günlerinde kim karşılayacak paniği varken okullar tatilken daha da kötüsü 90 gün boyunca kim bakacak sorusu uçuşuyor. İşyerinden alacağımız izin sayısı belli, maksimum 1 ay alsak (o da mümkün değil, geriye diğer tatil ve hastalık günlerine bişey kalmaz, ayrıca anne ile baba sadece 1 hafta ortak tatil yapıp geri kalan zamanda da ayrı ayrı alırlarki izinleri idareli kullanabilsinler) geriye 2 ay kalıyor, başlıyorsunuz hafta hafta hesaplama yapmaya. Bizde aynen öyle yaptık. Okullar kapanır kapanmaz yaz okuluna başlar 2 hafta gider sonra 2 hafta tatil, sonra 3 hafta daha yaz okulu sonra 1 hafta bayram tatili sonra yine 3 hafta gider sonra yine izin derken tatili bitirmeyi hedefliyoruz. Naz okullar kapanıp başka okula başlayacağını duyunca sinirlenip hep okul okul demişti, o yüzden yazın gönderdiğimiz bu yerlere keşke yaz okulu demeselerde yaz eğlencesi gibi şeyler deseler daha doğru olur diye düşünüyorum. Okul fikri direkt çocuğu geriyor çünkü.

Ankarada yaz okulları diyince benim bulduklarım: Büyük Kolej, Arı, Ankara Üniversitesi, Yüce’nin yerinde Ankara Sanat Akademi, Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin yaz okullarıydı. Naz daha küçük olduğu için ve her gün spor yapmaktan çok hoşlanmayacağı için buraları bu yıl tercih etmedim. Bize daha küçük çocuklar için uygun olabilecek ve alıştırma problemi olmadan gönderebileceğimiz bir yer gerekiyordu. Bizde çok sevdiğimiz kreş öğretmenimiz Aslı öğretmen Minik Devler e geçince Naz da onu çok sevince 3 arkadaşı ile birlikte oraya göndermeye karar verdik. Haftada 2 gün yüzme, 1 gün binicilik, 1 gün gezi-sinema (hayvanat bahçesi, müze vb.) ve sadece okulda oyun olunca bizimkisi şimdi çok hevesli gidiyor. Hatta bu 90 günün sonunda ben yine buraya gitsem diye pazarlığa bile girmeye başladı.

19 Haziran 2013 Çarşamba

1.sınıfı bitirdik




Günler, aylar geçti ve nasıl başladığımızı bilemediğimiz okulumuzun 1. sınıfını bitirdik. Baba ile karne almaya gittiğimizde Naz’lar İngilizce dersindeydi. Çocukların bir kısmı (benim Nazım da dahil) ağlamaya başladılar. Hem öğretmen ağlıyor hem de bizim çocuklar. Neler oluyor derken meğer okul bitti, öğretmenimizden ayrılıyoruz diye ağlıyorlarmış. Sonra sınıf öğretmeni geldi, bir postada öyle ağladılar. Z kuşağının özelliğimidir ne çünkü biz okulun bittiği gün havalara uçardık. Birde sadece elinde karne aldığını görünce madalya vermiyecekler mi diye sordu.


İyisiyle kötüsüyle, uyumuyla uyumsuzluğuyla, hastalığıyla sağlığıyla, şikayetleriyle, başarılarıyla ve daha çok ödeviyle derken 1.sınıfı devirdik. Darısı ileriki yıllara…

10 Haziran 2013 Pazartesi

Yıl sonu bale gösterimiz

Naz 3 yaşından beri bale öğrenmeye çalışıyor. Bizde onunla tanıştık baleyle. Bale kıyafetlerin isimlerini öğrendik ilk başta, nerden bulunur araştık, sonrada figürlerin isimlerini. Şimdi bayağı bayağı izleyicisi olduk. Geçen sene daha yaşları küçük olduğu için Şinasi de sahneye 1 kere çıkmıştı. Ama onda bile öyle gururlanmıştım ki, keşke benim zamanımda da olsaydı (vardı ama biz bilmiyorduk), bende gidebilseydim diye imrenmiştim. Bu sene Küçük tiyatro’daydık. Sahne gösteri sayısı da 3 ‘ü bulmuştu. Hem bale hemde modern dans yaptılar. Hem eğlendiler, hem öğrendiler. Hepsi o kadar tatlı ki, o saçlar, kıyafetler, duruş hepsinde gerçekten çok güzel duruyor.
Naz da o kadar mutluydu ki, bitişinde muhteşem olduğunu söyledi. Bale programında neler var diye bakarken; babamız bizde bu baledeki terimleri anlar olduk, hatta sahneye çıkıp benimde 2 bacak açasım geliyor diyince heveslenen sadece ben değilmişim diye çok mutlu oldum.


23 Mayıs 2013 Perşembe

Çocuk gözüyle erken yaşta 1.sınıf



Dün evde Naz ile sohbetimiz:

-         Biliyormusun Naz? Sihirli Bahçe’den 6 sınıf arkadaşın bu yıl senin okuluna başlayacakmış. (İsimlerini söyledim)

-         Yaşaşın hepsi mi gelecek benim okuluma!! Benim okulumu çok mu sevmişler??

-         Evet senin okulunu çok sevmişler.

-         Peki aynı sınıfta mı olacağız?

-         Hayır sen 2.sınıf olacaksın, onlar 1. sınıf.

-         Ama ben onlardan büyük değilim ki, aynı yaştayız. Bu haksızlık !!!

Hiçbir şey diyemedim. Bütün okul süresince oyun oynamak, parka gitmek, tv seyretmek istedi; 15 dakikadan fazla dikkatini toplayamadığı için ödevleri yapmak uzun süre aldı ve hiçbirini yapmaya vakit kalmadı. Çok zorlandı, isyan etti, yoruldu ; bizde onun kadar yorulduk, üzüldük ve yıprandık…Keşke 1 yıl öncesine dönebilseydim kararım çok farklı olurdu. Yaşadık ve öğrendik.

14 Mayıs 2013 Salı

Doğum günün kutlu olsun aşkım !!!



Sene 1993, ben daha 17 yaşımdayım; sende 19 yaşındasın. Yani daha çocuktuk tanıştığımızda; hayata seninle başladım, gönlüm seninle açıldı; beraber öğrendik, beraber büyüdük ve halende büyümeye/öğrenmeye devam ediyoruz. Aradan 20 yıl geçti. Bu hayata neler sığdırdık neler: beraber ağladık, beraber güldük, sırt sırta verdik, bazen de ayrı yollara düştük. Hepsinden önemlisi de dünya güzeli bir kız çocuğu getirdik bu dünyaya, kendi kanımızdan, canımızdan. Doğum günün kutlu olsun kocacığım; iyi ki doğmuşsun ki seninle bir hayat paylaşma şansına sahip olmuşum. Daha nice birlikte yeni yaşlarımıza....